22 Temmuz 2012 Pazar

TATİLDEN ANLATACAKLARIM VAR SİZE (2)


Kaldığımız yerden devam, buyrun bakalım :)

* Tatil başladı, köye gittik, gider gitmez aklımıza ilk düşen ne oldu sevgili okur: Tabii ki "HAMAM" tatilin bir başında bir de sonunda olmak üzere iki kez hamam sefası yaptık, kadro belli tabii, Elif, Teyzem Gülbiş, Nehir... Bu sıcakta hamam mı olur demeyin de bir dinleyin şimdi beni, bilmem var mı hamam kültürünüz, gitmişliğiniz, yıkanıp paklanmışlığınız... Biz çocukken, teyzemler Termal'de lojmanda otururken her hafta mutlaka çoluk çocuk hamama gider paklanırdık... İmkan olsa (ki var Üsküdar'da dibimizde tarihi bir hamam ama içime sinip de gidemedim, olmazmış gibi geliyor, İstanbul'un hamamları, bizim hamamın yerini tutamaz sanki....) her hafta gitsem... Neyse anlatıyorum şimdi size yapmanız gerekenleri adım adım... Öncelikle Yalova'ya gidiyorsunuz (Yalova'dan olan okurlarım size değil sözüm) -hazır İDO sapıttığı bilet fiyatlarını düzeltmişken- ordan minübüsle Termal'e vınnn... Orda bir sürü hamam bulacaksınız, size diyecekler ki, ona değil şuna gidin ama siz illa ki "Köylü Hamamı"nı tercih edeceksiniz, ısrar edeceksiniz hatta... Zira onun yerini hiçbiri tutmuyo, tutmaz... Çektiniz bikinileri girdiniz hamama, önce bi duş alın sıcak sıcak, sakın vücudunuza sabun, köpük sürmeyin, kese olmaz yoksa. Kirleriniz kabaracak önce, öyle bekleyin azcık, ya saunaya atın kendinizi ya da iki karışlık havuza :)) Aman dikkat yanmayın, havuzun suyu ziyadesiyle sıcak çünkü... Aslanağzında oturan  yaşlı teyzeler kaynar isterler çünkü havuzun suyunu...  Göbek taşına da yatabilirsiniz- ki o göbek taşıdır kuzenim Aslı'yla benim ayaklarımızı kesip de akan kanlardan kankardeş yapan... Bir yarım saat takıldıktan sonra mutlaka hamam çalışanlarından bizim köylü Hatice'yi sorun kese için, bir güzel keselesin, paranız ve vaktiniz ve isteğiniz de varsa bir de masaj yaptırın... Sonra tekrar kurna başına, yıkanın paklanın şimdi, soğuk soğuk şifalı suyundan da için daraldıkça, çok bunalırsınız aradaki soğuk yerde nefeslenin... Çıkınca bir görün bakalım, paklanan sadece vücudunuz mu yoksa onunla birlikte ruhunuz da mı :))) Amma da abarttım mı :) Yok abartmadım valla, az bile anlattım. Bir tecrübe edin bunu mutlaka, olmadı İstanbul'dakileri ya da şehrinizdekileri de bir deneyin, bana da yazın bakalım, orda da ruh paklama mevcut mu :)))

* Bu tatilde İstanbul'da niyet edip de gerçekleştiremediğim mamografiyi de çektirdim sonunda. Hülya Avşar'ın geçen yıl çok konuşulan anlattıkları aklımda olarak gittiğim hastanede ben de gerçekten de çok soğuk, çok nötr bir kadın sağlık görevlisine denk geldim, kadının tavrı bana ister istemez, "Hülya Avşar haklı mı ne ya da istisnalardan biri de bana mı denk geldi" dedirtti. Can yakıcı bir iş çünkü resmen göğüslerini presliyolar ama biliyosun ki sadece birkaç dakika, hepsi bu, bitecek, gidecek... Öyle de oldu netekim, bitti, gitti, bunu da hallettik, sonuçlar da temiz çok şükür. Siz de yaptırın zamanı geldiyse, aylık kendi kendimize muayeneleri de unutmuyoruz tabii...

* "Esen'in Çekirgey'le İmtihanı" vardı bir de, köyde kalırken, bir gece, ağrıyan başım için ilaç ararken (ki her çeşidi mevcuttur annemlerde, maalesef annemin bin yıldır ağrıyan başı için) Ali Deniz'in yanındaki perdenin üstünde ben diyim 30, siz diyin 50 cm'lik bir çekirge, hiç o kadar büyüğünü görmemiştim valla... Korkunç da bakıyodu gecenin o saatinde, ya da gece olan bütün sesler, gölgeler korkunç diye belki... Neyse annemi çağırdım tabii, beni aşardı o kadar büyük çekirge. Annem söylene söylene geldi, bir tozbezi marifetiyle alıp, balkondan atacak (ki ben de yapsam aynen öyle yapardım, küçük böcekler, örümcekler için yapıyorum, doğaya salıyoruz di mi, doğal ortamlarına, asla öldürmüyoruz!) ama yapamadı annem, kaçtı çekirge, öyle bir zıpladı ki, ödüm patladı resmen, anneme yerini gösteriyorum görmüyo, yine zıpladı tabii, ama bu sefer ben de görmedim veeeee ayağına bastım çekirgenin, film orda koptu tabii, ben de çekirgeden beter zıplayıverdim yatağa :( Aklıma o anda gelen benim iyi bir "haka dansçısı" olabileceğimdi :)) Neyse sonuç itibariyle annemin bana çekirgeden korkmamla ilgili söylenmeleri eşliğinde defoldu gitti bahçesine...

* Okul arkadaşlarımla buluştuk bu tatilde, Yalova Ticaret Lisesi'nden güzel arkadaşlarımla, önce Nurcan Kartal'la;

Nurcan'la buluştuğumuz kafede fal baktırdık, kafenin göya randevusuz çalışmayan falcısı Kemal (lütfen a'yı kalın okuyun burda, "mal" kelimesindeki gibi :)) ) Abi'ye, söyledikleri içimizi kararttı; deprem dedi, haftaya dedi, çok şiddetli dedi, 7-8 dedi, sinirlerimi bozdu :(




Ha Kemal Abi böyle dedi de ne oldu, ben kocam İstanbul'dayken Yalova'daki evde yalnız kalmaktan korktum ve Arzu'ya "İlle benimle kal Arzu" diye yalvardım  :) O da kaldı, kırmadı beni lise kankam, eski zamanlardaki gibi, oturduk, sohbet ettik geç saatlere kadar, eski günleri andık :)


Bunlar da güzel arkadaşlarım Hülya ve Kader (kaportası Allah tarafından sürekli yenilenen, hiç yaşlanmayan Kader :)))
Bu buluşmayı Ali Deniz sabote etti maalesef, arabasında durmadı, çıkardım, ayakkabılarını giymedi, yalınayak gezmek istedi, ağladı, zırladı vs.. O yüzden kısa sürdü buluşmamız....

Handan, Semra, Arzu, bendeniz, Nurten (ki kendisini okuldan beri görmemiştim, çok iyi oldu görüşmemiz) Hülya ve Kader... Ne iyi ettik de görüştük, yine ve hep görüşmek dileğiyle...


* Kuzenim Nilay ve Yener'in düğünü için Bursa'ya gittik, çok güzel bir düğün oldu. Düğün sonrası halalarda kaldık üç gün, pikniğe gittik, gezdik, eğlendik, çok güzel ağırlandık :)
Piknikte yağmura tutulduk ama ne yağmur, pes etmedik, arabalara kaçtık, bekledik ve zafer bizim oldu :) Güneş açtı, mangallar yapıldı, sabahtan akşama kadar Derekızık bizi serin serin kucakladı... Bursa'yı seviyorum, tamam çok sıcak ama insana nefes aldıran yerleri var en azından... Bu resimler de o piknikten...



Bi bakıyosun yağmur bastırmış, korunalım yağmurdan derken...

Bi de bakıyosun hava güneşli....

Çağla Ege Berk, Nehir ve Ali Deniz kuzuları...





* Tatilden dönerken çoook zengindik, annemin binbir zahmetle yaptığı dut pekmezi, güneşte pişirdiği çilek ve vişne reçelleri, babamın onca emek vererek besleyip büyüttüğü arılarının balları :) Kışlık enerji depomuz hazır, sağolsunlar bin yıl varolsunlar inşallah...

* İstanbul'a geldiğimiz 1992 yılından beri ilk kez bu kadar uzun kaldım Yalova'da, ilk kez sıkılmadım onca uzun kalmamıza rağmen, evimi özlemek ayrı tabii ama Yalova'nın tadını çıkardık iyice, çok daha gelişmiş, güzelleşmiş geldi bu kez bana Yalova... Kocamla konuştuk emekli olunca Yalova'da yaşasak dedik, hayaller kurduk... Bizim memleketimiz orası, arkadaşlarımız, akrabalarımız, eski komşularımız herkes orada, orada yaşam daha kolay, şehir içindeki en uzak mesafe yürüyüş mesafesinde... Pazarı da çok güzel hem (pazar resimleri çektim çok güzel, anlatırım bi ara ;) ) 
Bu vesileyle hıdrellez dileklerimden biri olan Şile'deki evden de vazgeçiyorum ;) istemiyorum Şile'de yazlık falan, "Allahım sen o dileğimi başka bir istekli kuluna ver, teşekkür ederim ama vazgeçtim ben Şile'deki evden. İnşallah o günleri görürsek (ki çok uzun sürmeyecek bence, üç günlük dünyada, daha uzun seneler  çalışmaya hiç niyetim yok) emekli olunca ailemle birlikte Yalova'da yaşamak istiyorum" Amin....

Bir tatil daha böyle geçti, arada küçük hastalıklar, belki minik tatsızlıklar oldu ama unuttuk gittiiiiiii ;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yazın bi, lütfen yazın yaaa, merak ediyorum ne düşünüyosunuz ;)
Yorumunuz çıksın istiyorsanız eğer:
Blog sahibi değilseniz adı/url seçeneğini seçip ad kısmına adınızı yazın url kısmını boş bırakın, yorumunuzu postalayın, aksi takdirde, çok istememe rağmen gelemiyor yorumlarınız :)

Bunlar da var...

İlginizi çekebilecek bağlantılar.